31 May 2010

SOL KANATTAN ORTALAR


'' SOL KANATTAN ORTALAR'' Son yıllarda ulusal takımın en iyi sol açıkları olan Hasan Şaş ve Tuncay Şanlı'nın aslında sağ ayaklı oyuncular olmaları acaba 12 Eylül 1980'den itibaren daha da muhafazakarlaştırılan Türkiye'de yozlaştırılıp içi boşaltılan güzel bir dinin batıl inançlar toplamına dönüştürülmesiyle ne kadar alakalı olabilir? Acaba kaç tane Türkiye Cumhuriyeti genci küçüklüğünden itibaren Tanrı onları solak olarak yarattığı için ''Allah'tan çok Allahçılar''ın baskılarına uğradı,solakken sağlak olmak zorunda bırakıldı? Bence önemli bir araştırma konusu bu. Hele hele bir ara bu iki devşirme sol açığımızın arkasında bir başka sağ ayaklı oyuncu olan Ümit Özat'ın da solbek olarak ikame edilmesini,sonrada skor yazarlarının ligimizdeki sol kanat oyuncularının yeteri kadar orta yapamamasına bir türlü anlam veremediğini hatırladıkça çok daha hayati bir soruya dönüşüyor. Solak olmak bir yaradılış hatası mı,yoksa aksine bir yaratılış mucizesi mi? Büyük İskender,Aristo,Fidel Castro,Charlie Chaplin,Picasso,Paul McCartney,Navratilova,Kafka,Einstein,David Bowie... Hepsi de solak,hepsi de Tanrı'nın çok büyük mucizeleri...Hala bir takım anlamsız batıl inançların körlüğünde solak çocuklarını ısrarla sağlaklaştırmaya çalışan örümcek kafalara yetmediyse saymaya devam edelim... Dünyanın en kusursuz bilişim eseri olan Machintosh'u tasarlayan ekipteki beş kişiden dördü solak! Solakların mekanla bağlantılı geometrik zeka fonksiyonlarının sağlaklara göre üstünlüğü nasıl da mucizevi bir ayrıcalık olduğu sırrını açıklayan en önemli bilimsel veri... Yetmedimi? Öyleyse tekrar dönelim futbola, Sergen,Prekazi,Hagi...Hepside okul sıralarında kendilerinin solak olduğu gerçeğini kabullenmeyen sa(ğ)laklar tarafından tahta sıranın dibinde kargacık burgacık oturmaya zorlandılar...Diğerleriyle beraber bir rahat yemek yiyemediler,hatta belki de ailelerinde örümcek kafalı birisi yüzünden solak olmaktan vazgeçirilmeye çalışıldılar.Ama bütün bunlara rağmen futbol mekanla bağlantılı geometrik zekayı sergileme sanatı olduğu için Tanrı'nın en büyük futbol mucizeleri olarak kutsandılar.Hatta futbolun tanrısı,HAZTERİ MARADONA'da o solak mucisenin en eşsiziydi! Hep söylüyorum,ayrı bir hazdır sol ayaklı futbolcuları izlemek .Ve bu dünyanın en güzel oyununu daha da güzelleştiren, Hagi'lerin,Sergen'lerin,Maradona'ların yeşil sahaya soldan bakabileme kabileyitleri olabilr mi acaba? Ne dersiniz? Anamızın liginde Hasan Şaşlar-Tuncay Şanlılar kutsanırken,Serie A'da,Premier Leage'de,Bundesliga'da,Liege-1'de kısacası büyük liglerin hepsinde solak futbolcular,sağ ayaklılardan ayrı olarak yetiştirilir sırf en güzel oyuna daha fazla keyif katabilmek için... Bu koşullar altında bize düşen görev sağ ayaktan devşirme solaçıklara/solbeklere inat,12 Eylül'e inat,bizi sa(ğ)laklaştırmaya çalışan örümcek kafalılara inat,sırf solak olduğumuz için tahta sıranın en dibine bizi oturtan düzene daha da inat; soldan ortalar kesmeye devam etmek...Bıkamadan usanmadan seri çalımlarla sıfıra kadar inip vargücümüzle arka direğe kestiğimiz kavisli ortalardan birine, birileri elbet dokunacak,ve o top nihayet ağlarla buluşacak'' teşekkürler. yazının sahibi----------------------------------------------CEM ARI

29 May 2010

A.C.A.B


Zaman zaman Türkiye'de de karşı karşıya kaldığımız orantısız güç ve maçlarda taraftar ile güvenlik güçleri arasında yaşanan sorunlara karşı, uluslararası tribün dayanışması! Bütün polisler diye başlayan ve ardından küfre bağlayan çok menem bir sözdür ACAB. Sözden ötedir, bir ulusal tribün dayanışmasıdır. Bir duruştur. Bir dayanışma . Onurlu mücadele . Omuz Omuza Çarpışmak . A.C.A.B yani All Cops Are Bastards
Polis karşıtı, küresel taraftar oluşumu.


Faşist Dikta Futbolu !

Tarih 27 Mayıs 1934, faşizmin en yoğun yaşandığı dönemlerden geçiyor avrupa. Musolini'nin İtalya'sında 1934 Dünya Kupası düzenleniyor. Bu turnuva boyunca hakemlerin İtalya'yı korudu birçok kayakta belirtiliyor ama asıl unutulmayacak olay eleme maçında İtalya ile ABD'nin karşılaştığı maçta yaşanıyor. Maçın hakem üçlüsü Mosolini'yi faşist selamıyla selamlıyor.

Tarih 4 Aralık 1935, Londra'daki White Heat Lane'de İngiltere ile Almanya dostluk maçında karşı karşıya geliyor. Futbolcular sahaya çıktığında stadyum tıklım tıklım dolu. Futbolcular yan yana dizilip seyircileri selamlayacaklarken ilginç bir şey oluyor: Almanlar çok sayıda yahudi taraftarı olan Tottenham'ın stadındaki tribünleri Nazi selamı ile selamlıyorlar... Maçı İngilizler 3-0 kazanıyorlar ama akıllarda sadece Almanların verdiği Nazi selamı kalıyor...

Futbolun Sol Yumruğu !

“Futbol sadece basit bir oyun değildir, futbol devrimin silahıdır.” diyen Che Guevara’nın görüşünü destekleyen bir takımdan bahsetmek istiyorum size. İtalyan liginde mücadelesini sürdüren AS Livorno, endüstriyel futbola karşı muhalif bir duruş sergilemektedir. Takımla ilgili ayrıntılı bilgileri vermeden önce Livorno şehrinden bahsedersek bu muhalif duruşun nerden geldiğini daha iyi anlarız.


1553 yılının Mayıs ayında emrindeki 60 kadar çektiri ve şebek tipi kadırga ile İtalyan sahillerini vurmaya çıkan Turgut Reis, Toskana sahillerinde neredeyse yağmalamadık kasaba bırakmamış. 16. yüzyılın en güçlü donanmalarından birine sahip olan Pisa’nın 30-40 kilometresindeki kasaba ve adaların Turgut Reis ve onun yetiştirdiği denizciler tarafından sık sık saldırıya uğraması, dünyanın en özgürlükçü kentlerinden birisinin doğmasına yol açmıştır diyebiliriz. Bu kentin adı Livorno. Tarih boyunca özgürlükçü akımlardan etkilenen kent, asıl büyümesini Medici ailesinin Toskana Grandüklüğü’nü üstlendiği dönemde yaşamış. 1587′de I. Ferdinand’ın “Toskana Grandükü” sıfatıyla duyurduğu “Leggi Livornine” (Livorno anayasası) ile Pisa kentinin liman kasabası Livorno “açık şehir” ilan edilmiş. Kanuna göre hangi ulustan olursa olsun, ister hakkında idam cezası çıkarılmış bir korsan ister bir hırsız olsun, hiçbir şekilde takibe uğramaksızın Livorno’ya yerleşebilecek, orada ticaret yapabilecek hatta dininin gereklerini yerine getirebilecektir. Kanunun tam metni şu şekildedir:
“Hepiniz, hangi ulustan olursanız olun, Doğulular, Batılılar, İspanyollar, Portekizliler, Yunanlar, Almanlar, İtalyanlar, Türkler, Berberiler, Ermeniler, Persler ve diğerleri […] size temin ederiz ki […] bu topraklarda tamamen özgür ve her türlü kovuşturmadan uzakta bir şekilde, bu topraklara gelmenize, kalmanıza, aileleriniz ile geçiş yapmanıza ve yaşamanıza, geriye dönme zorunluluğu olmaksızın oturmanıza, istediğiniz zaman dönerek Pisa kenti ve Livorno topraklarında yaşamanıza izin veriyoruz…”


Livorno, Katolik İtalyan Yarımadası’nın aksine, özgürlüklerin yeşerdiği, her türlü sanatçı ve aykırı tipin sığındığı bir liman kenti olmuştur. Livorno, 1921′de İtalyan Komünist Partisi’nin (PCI) doğuşuna da tanıklık etmiş bir kenttir. Böyle bir tarihçeye sahip bir kentin futbol takımının da bu duruştan çok uzak olmayacağı tahmin edilebilir. A.S. Livorno Calcio 1915 yılında kurulmuş. Sosyalizmin ve anti-faşiszmin savunucusu olan takımın taraftarları, her maçta açtıkları bayraklarla bunu göstermeye çalışıyorlar. Oyuncuları desteklerken Enternasyonal’i ve Ciao Bella’yı söylemeyi, orak çekiçli bayraklar açmayı tercih ediyolar. Türkiye’de de bu mücadele forzalivorno adı altında taraftarlarca destekleniyor. Sporun endüstrileşmesine karşı gelişen bu hareket aynı zamanda sporda ve yaşamın her alanında ırkçılığa ve her türlü din, dil, ırk, cinsiyet ayrımına karşı bir duruş sergiliyor. Tribünlerde kavga ve ırkçılık görmeye o kadar alışmışız ki; orak çekiçli Livorno taraftarları beni şaşırttı doğrusu. Futbolda farklı seslerinin duyulması ve çeşitliliğin artması adına seslerinin daha gür çıkmasını diliyorum.